23 Aralık 2013 Pazartesi

Parmaklarınızı Yiyeceksiniz

Rüzgar'ın kendi kendine yeme alışkanlığını pekiştirmek için bir gün ona fırında parmak patates yaptım. Yabancılar bebeklerin elle yediği yiyeceklere "finger food" parmak yiyecek" diyor. Rüzgar bu işe en son Karacabey'e gittiğimizde annanesinin eline tutuşturduğu ekmek kıyıları ile başlamıştı. Şimdi bunu geliştirme zamanı...
 
Beni bunu denemeye iten olay şöyle oldu. Oğlumla avmye gitmiştik. Malum havalar çoook soğuk ve bütün hafta Rüzgar evde çok sıkılıyor. Bir iki saat insanlara baksın dedim. Ben de acıkmıştım kendime bir menü aldım. Klasik sandviç, patates, ayran... Yerinde duramayan arkadaşımız Rüzgar arabasında oturmayıp kucağıma geldi. Elimden patatesimi kaptı ve ağzına götürüp yemeye başladı. Elindeki bitince de kızıp, ağladı. Böyle böyle iki üç küçük patatesi tırtıkladı.
 
Ben de ertesi gün evde sağlıklısını yapayım dedim. Bir patatesi soyup, kurulayıp, ince ince dilip zeytinyağı ile yağladım. Borcama iki diş sarımsak da ezip koydum, aroma olsun diye.
 
Fırına girmeden önce
 
Sonra oğluşun önüne iki üç tane tabakla koydum. Hiç birini ağzına sokmadı. Patatesleri eline alıp ezip ezip yerlere attı.
 
 
 
Ertesi gün makarna ile deney yaptık. Zavallı burgu makarnaların sonu da aynı önceki günkü patatesler gibi oldu. Bu sefer Rüzgar elinde sıkınca ses çıkarıp kayıp parçalanan makarnalarla çok eğlendi.
 
 
Bir iki gün sonra tekrar makarna koydum önüne. Bu sefer bazılarını ağzına götürüp yedi. Şimdi arada sırada yemek masasında önüne böyle kendi yiyebileceği yiyecekler koyuyorum. Bir de bebeklerin diş kaşımaları için şekersiz sert bebek kurabiyesi tarifi okumuştum bir yerde. Onu da denedim. Eline verince tek dişiyle kazıyıp yiyor.

Diş Ağrıları için Neler Neler Yaptık

Rüzgar'ın dişi çıktı diye heyecanımızdan hemen diş buğdayı yaptık. İşin eğlence kısmı iyi güzel ama diş çıkarma süreci, bizim için, oldukça sancılı geçiyordu.
 

İlk diş çıkarken çocuk gündüzleri normalden daha huzursuz olsa da gündüz oyalanırken bir şekilde geçiyordu. Asıl sıkıntı geceleri ortaya çıkıyordu. Mışıl mışıl uyuyan bebek birden ağzını tutarak ağlamaya başlıyor, emziriyorum 15-20 dk sonra tekrar uyanıyordu. Kucağımızda pışpışlıyoruz, avunmuyor. Birinciyi bir şekilde çıkardık, pek sevindik. Diş buğdayı bile yaptık. 10-15 gün sonra sıkıntılar tekrar başladı. Belli ki çocuğun ağrısı var çoğu gece çocuğa ağrı kesici içirmek zorunda kaldık. İlaç verdiğim için hem üzülüyorum hem de çocuğun sıkıntısını gördükçe yapacak başka bir şey bulamıyorum.
 
Emre ile iki elden bebek diş ağrısı nasıl azaltılır araştırmaya başladık. Soğuk havuç verdik bazen ağzına soktu bazen sokmadı. Diş kaşıma oyuncaklarını hiç kullanmadı. Daha çok kıyafetlerini parmağına takıp damaklarına sürtüyordu. Karanfil yağı ve zeytin yağı ile karışım hazırlayıp diş etlerine sürdük. Karanfili kaynatıp soğutup diş etlerine sürdük. Babası rahat uyusun diye bebekler için gece çayı almış. Ne denediysek çocuğa ağrı kesici vermekten kurtulamadık. Gündüzleri hep huzursuz ve mutsuz geceleri de ailecek uykusuzduk.
 
Diğer şeyler yeterli bir fayda sağlamayınca daha önce çok dikkate almadığım kehribar bebek diş kolyesini araştırmaya başladım. Türkiye'de çok tanınmış bir şey değil. Ben de Alternatif Anne grubumuzdan 'Sihirli 40 Hafta' kitabının yazarı Devrim Şahin Atılkan'ın sitesinde görmüştüm ilk kez. Avrupa'da çok kullanılan ve bayağı da satışı olan bir şeymiş. Yabancı kaynakları araştırdım. Youtube'dan videolar izledim. Çoğu kaynak kehribarın içinde doğal olarak bulunan succinic asidin doğal ağrı kesici özelliği ile iyileştirici etkisi olduğunu yazıyor. Bebeklerin diş ağrıları için, çocukların büyüme ağrıları için, yetişkinlerin baş ağrıları için ve vücuttaki statik elektiriğin atılması için kullanılıyormuş. Aslında bir etkisinin olmadığını yazan siteler de var. Bir sürü şey deneyip sonuç alamadığımızdan, ne olur ki dedim bir de bunu deneyelim.
 
Türkiye'de bilinçli bir şekilde satışını bir tek www.verazeyn.com yapıyor. Kafamdaki sorular için önce Devrim'i arayıp konuştum. Güvenliğini nasıl sağlıyoruz, koparsa ne olur, bileklik mi yoksa kolye mi kullanmak gerekir, gece uyurken ne yapıyoruz vs. Sonra da siparişimizi verdik.
 
 
Kolye 2 aralık pazartesi öğlen geldi. Gündüz boynuna gece yatmadan önceden sol ayak bileğine taktım. Üçüncü gün artık çocuğun huzursuzluğu azaldı. O günden beri de geceleri ağzını tutup ağlamıyor ve o günden beri çocuğa hiç ağrı kesici içirmek zorunda kalmadık. En büyük korkum onu hissedip çıkarmaya çalışmasıydı ama bir kere bile elini atmadı. Zaten o kadar hafif bir şey ki, çabucak da vücut ısısına ulaştığından hissedilmiyor bile.
 

Sonra öğrendim ki 15 aylık yeğenim Elif Naz da diş yüzünden hasta olmuş, doktora bile götürmüşler kuzuyu. Bize iyi gelince bir kolye de ona gönderdik. Bir gün içinde annesi çocuğun rahatladığını söyledi.
 

İnanmak inanmamak, denemek denememek hepsi insanların kendi tasarrufunda tabi ki... İki kuzen faydasını gördü. Teşekkürler VeraZeyn teşekkürler Devrim.
 
 

5 Aralık 2013 Perşembe

Ateşi Yakalamak

Geçen hafta sonu Rüzgar'ı babaannesine bırakıp Emreyle sinemaya gittik. Açlık Oyunlarının ikinci filmi "Ateşi Yakalamak".

İlk film çekilmeden önce serinin tüm kitaplarını okumuştum. İlk filme gittiğimizde daha seans başlamadan Emre dedi ki "Yönetmeni kovmuşlar". İlk beş dakikada sebebini anladık. Yönetmen (Gary Ross) gerginlik yaratmak için kamerayı sürekli sallatmış. Oyuncular, kostümler, dekor hepsi hikayeye çok uygunken bunları seyretmeyi imkansız hale getirmiş. İkinciyi de aynı yönetmen çekmiş olsaydı gitmezdik ama ikinci filmi Francis Lawrence yönetmiş. Bence bu sefer de kadro, dekor, kostüm, efekt hepsi yerindeydi. Gitmeyi düşünenlere tavsiye ederim.

Sinemaya en son hamileyken gitmiştim. Annemle "Mutlu Aile Defteri" ni izlemiştik. O günlerde aklımda hep "Ya ben dışarılarda gezerken sancım tutarsa" düşüncesi  vardı. Son kontrolümde doktor "Eve gidin dinlenin. Dışarılarda gezmeyin." demişti. Ertesi gün oğlum dünyaya geldi. İyi ki son güne kadar gezmişim. 

İyi seyirler


22 Kasım 2013 Cuma

Diş Buğdayı Etkinliğimiz

Miniklerin ilk dişleri heyecanla bekleniyor. Dişler gelirken çekilen sıkıntılar zorlayıcı olsa da ağızdaki minik beyaz dişler bebeğin sevimliliğini arttırıyor bence.

21 Kasım 2013 Perşembe

Güngörmez Köyü

Kurban bayramında Karacabey'e gidememiştik. Ben işe dönmeden havalar da iyice bozmadan gezenti oğlumla bir haftalık bir Karacabey kaçamağı yaptık. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım Sema, Hasret, Ahu ve Leyla'yı görme fırsatım oldu. Hem deee onların dünya tatlısı bebekleri Sude Naz, Zeynep ve Ceyda'yı da gördük. Ahmet Yağız uyuyordu onu göremedik ama olsun.

Zaman çok hızlı geçti istediğimiz her şeyi yapamadık ama ne zamandır teyzemlerin köyü Güngörmez'e gitmek istiyordum oraya gidebildik.

Güngörmez Karadağ'ın tepesinde bir oduncu köyü. Ihlamur, kestane, defne, meşe gibi çok çeşitli ağaçlarla süslü bir dağ Karadağ. Biz daha köye doğru çıkarken arabayı davulga (dağ çileği) toplamak için durdurduk.
Köye çıkarken aşağıda Uluabat Gölü de görünüyor. Hatta teyzemlerin bahçesinden Manyas Gölü'nü de görebiliyorsunuz ama havada sis olduğundan onun fotoğrafını çekemedim.


Rüzgar teyzemin bahçesini çok sevdi. Tavukları görünce çok şaşırdı. Bahçede hâlâ meyve veren çilekler vardı. Bir kısmı yeşil olmasına rağmen çileklerin tadı ve kokusu yerindeydi.

Bu çileklerden yedik.

Eniştemin tamamen doğal tavukları
Teyzemle Rüzgar bahçede
Öğlen Rüzgar'a sobada tarhana pişirdim. Sonra da sofrada mantı açtık. Bu sırada Rüzgar dedesiyle oynadı.

Sobada tarhana

Mantılar sıkılıyor
Akşam olunca eniştemle kuzenim Semih odun kesmekten geldiler. Çalıştıkları parselde ayı mantarı bulmuşlar. Giderken bize verdiler. Ertesi sabah kahvaltıda kızgın yağda kavurup yedik. Gerçekten çok hoş bir tadı var.

Ayı mantarı
Yemekten sonra Rüzgar bir de Coni ile tanıştı.

Rüzgar "Bu ne biçim kedi ya" bakışı atıyor
Benim için çok özlediğim bir gün oldu ve tabi ki çabucak geçti. 

Bizim Uyku Düzenimiz

Uyku meselesi; gecesi ayrı gündüzü ayrı bence bir bebekte en çok emek isteyen süreç. İlk bir ay bebeklerin tam bir düzeni zaten olmuyor. Bu dönemde gece-gündüz ayrımını anlamaları için yine de bir şeyler yapmak gerekiyor.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Tartışmalı Süt Meselesi - İşlenmiş Süt vs Sokak Sütü

Annelik sitelerinde, bloglarda, bazı TV programlarında çok sık tartışılan ve şimdilerde pek çok desteklenen sokak sütü ve karalanan işlenmiş süte olan bakış açımı paylaşmak istiyorum.

Bir Gıda Mühendisi olarak olaya daha teknik yaklaşmak zorundayım. Anneliğin getirdiği hassasiyeti içimde taşısam da işlenmiş süte "tüh, kaka" diyen uzman anne ve TV doktorlarıyla aynı fikirde olamıyorum maalesef.

6 Kasım 2013 Çarşamba

İstanbul Gezimiz

Ekim ayı sonunda 29 Ekim dolayısıyla gezenti aile olarak İstanbul yollarına düştük. Eşimle uzun zamandır bir fırsatını bulup İstanbul'a gitmeyi istiyorduk. Sevgili arkadaşım Gonca'nın nikahına katılmak ve kuzenimizin bebeği Bade'yi görmek için 29 Ekim tatili bizim için çok iyi bir fırsat oldu. 

Bir gece önceden Rüzgar'ın yolda yiyeceklerini hazırladım. Sabah için peynirli cevizli kahvaltı, öğlen için tarhana, akşam için de pırasa çorbası...


Evde kahvaltı ile vakit kaybetmemek için kendimiz için de sandviçler hazırladık. Ben zaten böyle yolculuk öncesi arabaya mutlaka sandviç koyarım çünkü yol üzerinde durduğumuz yerler çoğu zaman hayal kırıklığı oluyor.

Tatil boyunca ihtiyacımız olacak pirinç, irmik, tarhana ve sebzeleri de yanıma aldım. Emre de "Bir de cezve koy ben de sana ispirto ocağı alacağım" diye benimle eğlendi. Bunlara ek olarak her daim yanımızda bulunması için hazır meyve pürelerinden de yanımıza aldık. Çok fazla tercih etmeme rağmen dışarıda acil ihtiyacı karşılamak için iyi oluyor.






Gonca'ya "Nerede evlenirsen evlen, senin düğününe geleceğim" diye söz veren annem de bize gelmişti. Sabah 6'da uyanıp son hazırlıklarımızı yaptık, giyindik. Emre eşyaları arabaya yükledi. Emre ve benim için küçük bir valiz, Rüzgar'ın kıyafetleri için ayrı bir valiz, bebek arabası, park yatak, bebek için el çantası ve uzayıp giden listede hep minik oğlumuzun eşyaları ile araba doldu.

Rüzgar Bey de saat 7'de uyandı. Uykusunu açana kadar biraz surat astı. Neyse sonra onu da hazırlayıp 07:30 gibi yola çıktık.

Uyku tulumunu bile çıkarmamış Rüzgar
Bizim oğlan biraz bakınıp arka koltukta yanında oturan annanesiyle biraz oynadıktan sonra uyudu. İzmit'e yakın uyandı. Annanesi kahvaltılık yemeğini yedirdi. Sonra SaSa denen yerde durduk. Koskoca işletmede etrafta gezinen bir sürü garson var ama hiç biri sizinle ilgilenmiyor. Tuvaletlerin olduğu yere bir bebek alt değiştirme masası koymuşlar, onun üstüne de içeri girenler kendi eşyalarını bırakmış. Acayip sinir oldum bir şey almadan kalktık biz de. Benim sandviç teorim de bir kez daha kendini kanıtlamış oldu.

Saat 13 gibi Emre'nin Moda'da oturan kuzeninin evine vardık. Biraz dinlendik, birlikte bir şeyler yiyip çay içtik. Yolculuk sonrası çay çok iyi geldi. Rüzgar da evin minik neşesi Haku ile eğlendi. Sonra da hazırlanıp nikaha gittik.

Haku ile Rüzgar

Gonca çok güzel bir gelin olmuştu. Fotoğraf makinemizi evde unuttuğumuz için foto koyamıyorum maalesef. Nikah vesilesiyle okuldan arkadaşlarım Sinem ve Eda'yı da görmüş oldum çok iyi oldu. Herkesin hâlâ çok genç ve güzel olması çok iyi :) Nikahtan sonra annemi Karacabey'e uğurladık.

Ertesi gün (pazar günü) minik Bade'yi görmek için karşıya geçtik. Şansımıza trafik yoktu. İstanbul'da olduğumuz sürece gittiğimiz her yere Yandex'in navigasyon uygulaması ile kolayca ulaştık. Bade öyle minik öyle tatlı bir bebek ki sevmeye doyamadık. Bade'nin yanında Rüzgar kocaman kaldı. Halbuki Rüzgar bir aylıkken 6-7 aylık bebekler gözüme çok tuhaf görünüyordu. Bebek dediğin sadece böyle minicik olur gibi geliyordu. Zaman gerçekten çok hızlı geçiyor.

Babalar ve Bebekler

Sonra da aynı semtte oturan yeni evli kuzen Çiğdem'in evini ziyaret ettik. Bize bol köpüklü kahve yaptı. Evleri çok güzel ve özenli olmuş. Akşam üzeri Moda'ya geri döndük.

Pazartesi günü Moda sahilinde bir yürüyüş yaptık. Ben daha önce Moda'da bulunmamıştım. Çok sevimli bir semtmiş hem Barış Manço'nun evini de görmüş oldum.


Sonra da üniversiteden arkadaşımız Ali ile buluştuk. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu ama Ali de hiç değişmemiş. Akşam üzeri Dudullu'da oturan dayımıza gitmek üzere Moda ahalisinden ayrıldık. Kaç gündür birlikte fotoğraf çekinmediğimizi fark edince yola çıkmışken geri dönüp bu fotoğrafı çektik.


Dönüş günü, yani salı sabah güzel bir kahvaltı yaptık. Rüzgar'ın sabah uykusundan sonra Kartal'a Emre'nin annanesini ziyarete gittik. Bir sürpriz oldu ve Bade de geldi. Büyük annane küçük torunları gördüğüne çok sevindi.

Büyük annane ve Rüzgar

Büyük annane Bade ile tanışıyor
Her ne kadar dönüş günü de olsa biz üçüncü bir kapıya uğramadan edemedik. Emre'nin çocukluğunun geçtiği Darıca'da eski aile dostlarına uğradık. Çok sevindiler. Oğluma da el örgüsü bir yelek hediye ettiler, Rüzgar'a çok yakıştı.

Evimize vardığımızda saat gece 10 olmuştu. Rüzgar zaten arabada uykuya dalmıştı. Hemen emzirip yatırdım, uyudu.

Bebeklerin günlük düzenini erken zamanda oturtunca şehir dışına da çıksan başka evde de kalsan uyum göstermeleri kolay oluyor. Rüzgar daha küçükken daha uzun süreler Ayvalık'ta ve Karacabey'de de kalmıştık ve yine sorun olmamıştı. Tabi şimdi işin içinde ek gıdalar da olduğundan işin içine biraz daha uğraş giriyor. Her nerde uyandıysak ilk iş ona bir öğün tarhana bir öğün de sebze hazırlayıp çantamıza koydum. Araba koltuğunda bazen sıkıldığı da oldu ama büyük krizler yaşamadık çok şükür. İstanbul gibi yerde trafikte en çok bundan korkuyordum ama çok şükür sıkıntı olmadı.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Bir Kedi Bir Bebek

Kediseverler bilir eğer evde bir kedi varsa o sizinle değil siz onunla yaşıyorsunuzdur. Yani ev onun evi siz de onun insanlarısınızdır. Bir diğer pek bilinmeyen güzel gerçek ise hayvanlarla yaşayan çocukların çok daha merhametli ve yaşama saygılı büyüdükleridir.

1 Kasım 2013 Cuma

Sonbahar Bitmeden Çocuğunuzla Yapmanız Gerekenler

Sonbahar geçip gitmeden bu tatlı ılık havalarda çocuklarınızla güzel Eskişehir'in tadını çıkarın;

- Güzel havanın tadının çıkarın, mutlaka her gün dışarı çıkın
- Dökülmüş yaprak öbeklerinin üzerine gezinin
- Sazova veya Kentpark en azından birini ailecek ziyaret edin
- Kabak tatlısı pişirin (üzerine tahin ve ceviz eklemeyi unutmayın)
- Elmalı kurabiye yapın
- Çocuklara ağaçların fotoğraflarını çektirin
- Bir mahalle pazarından çocuğunuzla birlikte alış veriş yapın

Ben parka gittiğimizde Rüzgar'a ağaçların gövdelerini ve yaprakları elletiyorum. Çok hoşuna gidiyor.

Rüzgar'ın Kış Menüsü

Ek gıdaya başladığımız zaman bir heves ilk yaptığım sebze püresini anlatmıştım. Aradan iki ay geçti, neler neler yapıp yedirdim neleri çöpe döktüm kim bilir. Artık bir düzen oturttuk diyebiliriz. 

Yaptığım denemeler sonunda minik oğlumun muhallebi tarzı yiyecekleri sevmediğini keşfettik. Henüz bir yaşın altında olduğundan yiyeceklerine inek sütü karıştıramıyorum. Ben de devam sütü ile yapılan muhallebi tarifleri buldum, çoğunu denedim. Hazır toz bebek muhallebilerinden aldım, verdim. Hepsini tükürdü. Artık sütüm tek başına yetmiyor günde bir kez biberonla devam sütü vereyim dedim onu da içmedi. Bir arkadaşım oğlunu tarhana ile büyüttüğünü söylemişti ben de bir gün denemeye karar verdim. Tarhanayı çok sevdi. Artık her gün bir öğünü evde yapılmış et suyuyla pişirilmiş tarhana.

Bebekler ek gıdaya geçiş sırasında annelerinin yaratıcılıklarını zorluyorlar. Dört ay civarı başladığımız günde bir yoğurt veya meyve ilk başlarda iyi gitmişti. Ağzını açarsa veriyordum açmazsa vermiyordum. Altı ay dolup da iş ciddiye binince durumlar değişti. Bizim oğlan yoğurdu, elmayı yemez oldu. Tarhanayı tattıktan sonra buharda haşlanmış sebze püresini de yememeye başladı. Geceleri daha sık uyanmaya başladı. Kısa bir süre kriz halinde yaşadım diyebilirim. Ben de akşam üzeri tarhana verip gün içerisinde de çeşitli denemeler yapmaya başladım. Bir gün kereviz yemeğini tuz atmadan pişirdim. Süzgeçten geçirip Rüzgar'a sundum. Bayıldı. Hatta o akşam biz yemek yerken minik ekmekleri yemeğin suyuna bandırıp verdim o şekilde de yedi. Sonra sebzeleri buharda haşlamak yerine az su ile zeytinyağı ve bazen de içine et suyu da ilave edip kaynatıp süzgeçten geçirerek vermeye başladım. 

Rüzgar kokulu sebze ve yiyecekleri daha çok seviyor. Kış sebzelerinin çıkmasıyla çeşitlerimiz de artmış oldu. Ben de ona her gün çeşitli kombinasyonlarda sebze yemekleri hazırlıyorum. Örneğin;

- Pırasa, havuç ve irmik
- Patates, havuç, pirinç, soğan
- Kereviz, patates, havuç
- Patates, havuç, ıspanak, bulgur
- Klasik süzme mercimek çorbası
- Karnıbahar, havuç, ıspanak, soğan... vb


Sabahları haşlanmış yumurta sarısı, tuzsuz peynir bazen pekmez yiyor. Bazı günler de irmik veya pirinç ununu kaynatıp içine az tereyağı, peynir, az zeytin yağı ve biraz ince çekilmiş ceviz karıştırıp öğün yapıyorum. Yoğurdu hâlâ yemiyor ama ben ara ara şansımı deniyorum. Akşamları sofrada kendi yediklerimizden de ağzına minik lokmalar vermeye başladık. Bakalım daha neler öğreneceğiz... 

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gidilemeyen Yollar Gezilemeyen Yerler

Günleri sayarak iple çektiğim bayram tatili geldi geçti. Ben bloğuma yolculuk için nasıl hazırlandığımızı, yolda Rüzgar'ı nasıl oyaladığımı, İnegöl'de durup mola verdiğimizi, sonunda yolculuğumuzun yorgunluğunu nasıl attığımızı yazacaktım. Hatta hangi eski arkadaşlarımı gördüğümü de anlatıp fotoğraflar koyacaktım. Anncaaak her şey planlandığı gibi geçmedi.

Tatilin ilk yarısında planladığımız gibi evimizdeydik. Bayramın ilk günü bayramlıklarımızı giyip babanemizi ziyarete gittik. Birlikte kahvaltı, bayramlaşma ile hoş bir bayram sabahıydı. Sonra annanemizi aradık. "Biz yarın geliyoruz."deyince annem "Hepimiz çok hastayız, çocuğu buraya getirmeyin." dedi. 

Bayramın geri kalanı Eskişehir'de gayet keyifli sakin bir tatil olarak geçti.  29 ekim tatiline denk gelen İstanbul maceramiz yakında....

14 Ekim 2013 Pazartesi

Mazlumlar Muhallebicisi "Bulvar"

Hamileliğimin sondan onuncu günü saçımı kestirmek için dışarı çıkmıştım. Kuaför yürüme mesafesinde ama artık son günlerim olduğundan o mesafe benim için zorlu bir parkur sayılırdı. Evden çıktım. Daha yakındaki bir kuaförün önüne geldiğimde içeri girip girmemeyi baya düşündüm. Kendime "Hadi Özge gayret et, bilmediğin yere girme az yol kaldı." dedim. Bir gayret kuaförün olduğu yere vardığımda kala kaldım. Kuaförün olduğu yerde inşaat vardı. Benim dükkan gitmiş yerine muhallebici açılacaktı. Kuaförün yıkıldığına mı yanayım, o yolu kendimi zorlayıp yorulduğuma mı yanayım yoksa Atatürk Bulvarı'na Mazlumlar Muhallebicisi açılacağına mı sevineyim bilemedim.

*Fotoğraf kaynak:
https://foursquare.com/v/mazlumlar-muhallebicisi-bulvar/50eef88de4b0124f6d7652a2/photos?openPhotoId=51c9c670498ed71107ba718c

Yakındaki bir banka oturup biraz dinlendim. Sonra da tıpış tıpış önünde düşünüp durduğum kuaföre gittim. Ellerine sağlık gayet güzel kestiler saçımı.


Geçen hafta dükkanın önünde otururken o günkü yorgunluğum geldi aklıma. Tatlılar zaten güzel bir de çok güzel tavuklu pilav yapıyorlar ki tavsiye ederim.

Güneşli Bir Sonbahar Haftası

Soğuk başlayan ekim ayının geçtiğimiz haftası tam yazdan kalmaydı. Ay başında kış kendini hissettirince Rüzgar'a da bir mont alma zamanı geldi. Biz de haftaya oğlumla Espark'ta alış verişle başladık. Bayram yaklaştığından tüm mağazalarda bir karışıklık vardı. Gezip beğendiklerimizi aklımıza yazdıktan sonra D&R'de babamızın işten çıkıp bize katılmasını bekledik. Tabi ki bizim aileden bir kitapçıya girip boş çıkan olmaz. Rüzgar da uyuyunca kitabın yarısını oturduğum yerde okudum. Babası da gelince oğlumuza kışlık montunu aldık.


Salı günü bir planımız yoktu ama Rüzgar'ı doktora götürmemiz gerekti. Hastane çıkışı babamız bizi çarşıda bıraktı. Hava çok güzeldi. Biz de tramvay durağına kadar su boyundan yürüdük. Adalar yine cıvıl cıvıl ve hareketliydi.


Çarşamba tabi ki bizim pazar günümüz olduğundan giyinip hazırlanıp pazarımıza gittik. Artık havalara güven olmadığından bebek arabasının yağmurluğunu ve battaniyesini her çıkışta alıyoruz. Kış sebzelerini (karnabahar, pırasa, kereviz...) toplayıp geldik.


Perşembe günü oğlum Atatürk Bulvarı'nda arkadaşıyla buluştu. Sevgili Hande ve Sertan'ın oğlu Kerem Rüzgar'ın yakın arkadaşı. Bir ara oturduğumuz yerde sadece biz kalmıştık, iki bebek üç kadın bütün dükkanı dağıttık. Sonra da caddede güzel bir yürüyüş yaptık. 



Cuma gününü evimizde geçirince Cumartesi sabahtan ailecek kendimizi dışarı attık. Bizim için bir Cumartesi klasiği haline gelen Memphis Cafe'de güzel bir kahvaltı yaptık. Rüzgar sayesinde tüm çalışanların ekstra ilgi ve alakasını kazanıyoruz.


Haftanın son gününü kendi mahallemizde, parkımızda geçirdik. Bir çok kişi için tatil cumadan başladığından parka rağbet azdı. Yine de basket oynayan baba&oğul, oyun oynayan bir dede&torun parkta vakit geçiriyordu.


Bir süre sonra sıcak güneş ve çimenlerin cazibesine kapılıp kendimi banktan yere attım. Bir yandan kitabımı okudum bir yandan güneşte ısındım. 



Bu güzel havalar yavaş yavaş bizi terk edecek, her anın tadını çıkarmak lazım.

29 Eylül 2013 Pazar

Sazova'da Son İyi Havalar

Bugün önce Memphis Cafe'de bir öğlen yemeği yedik. Ardından Espark'ta bir iki ihtiyaç için alış veriş yaptık. Hafta sonu çok güzel bir hava vardı. Biz de güneş inmeden Sazova Parkına uğradık.


Evet, bu scooter'ın da bir hikayesi var. Kısaca eşim iş yerinde ve okulda otopark ile gideceği yerin arasındaki mesafeyi daha hızlı gidebilmek için aldı. Yoksa böyle parklarda filan gezmek için değil :) 

Gölette çok güzel kuşlar var. Üstteki ördek cinsini ve siyah kuğuları ben ilk kez görüyorum. Parkın yeni misafirleri sanırım.
Yeri gelmişken belirteyim parkın içindeki açık hava sahnesinin olduğu yerdeki hanımlar tuvaletinin içinde bebek altı değiştirmek ve emzirmek için küçük bir kabin (oda denecek büyüklükte değil) yapılmış. Bana biraz "İşte yaptık, bebek odası var." demek için yapılmış gibi geldi çünkü öncelikle direkt tuvaletlerle aynı yerde olduğundan hiç hijyenik değil. Ayrıca çok küçük, koca parkta aynı anda onlarca bebek gezdiriliyor. Biz daha önce alt değiştirme ihtiyacımızı parkın içindeki kahvecide otururken oradaki çalışanların yardımıyla giderdik. Emzirmek için de önlük kullanmıştım.